VUR BOZKURTUM TİLKİYE VURDA KURTULSUN TÜRKİYE
  Peygamberliği
 
Peygamberliği Muhammed aleyhisselâm daha otuz yedi yaşında iken gâibden “Yâ Muhammed” diye nidâ olunduğunu duyardı. Otuz sekiz yaşında iken de bir takım nûrlar görmeye başladı. Bu hâlini sâdece hazret-i Hadîce’ye anlatırdı. Muhammed aleyhisselâma peygamberliğin verilmesinin yaklaştığı bu sırada, o zamânın meşhur ediblerinden Kus bin Sâide, Ukaz Panayırında deve üzerinde büyük bir kalabalığa karşı okuduğu hutbede O’nun geleceğini müjdelemişti. Bu hutbeyi dinleyenler arasında Muhammed aleyhisselâm da bulunmuştu. Kus bin Sâide bu meşhur hutbesinin bir bölümünde şöyle demiştir: “Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız, yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur... Kulak veriniz iyi dinleyiniz? Gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var... Allah’ın indinde bir din... Ve Allah’ın gelecek olan bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başınızın üstüne düştü. Ne mutlu o kimseye ki, O’na îmân edip de O dahi ona hidâyet eyleye. Vay O’na isyân ve muhâlefet eden bedbahta! Yazıklar olsun ömürleri gafletle geçen ümmetlere!..” Muhammed aleyhisselâm otuz dokuz yaşında iken sâdık rüyalar görmeye başladı. Rüyâsında ne görürse aynen çıkardı. Bu hal altı ay devam etti. Bundan sonra yalnızlığı sevip insanlardan uzaklaşarak Hira Dağında bir mağarada tefekküre dalardı. Bâzan Mekke’ye gelir Kâbe’yi tavâf ettikten sonra evine giderdi. Evinde bir müddet kalıp yanına biraz yiyecek alarak yine Hira Dağındaki mağaraya gidip tefekkür ve ibâdetle meşgul olurdu. Bu hâlini gören Mekkeliler; “Muhammed Rabbine âşık oldu.” demişlerdi. Muhammed aleyhisselâm kırk yaşında iken yine bir Ramazan ayında Hira Dağındaki mağaraya çekilmiş ve tefekküre dalmıştı. Ramazanın 17. Pazartesi gecesi, gece yarısından sonra kendisini adıyla çağıran bir ses işitti. Başını kaldırıp etrafa baktığı sırada ikinci defâ bir ses işitti ve her tarafı birden bire bir nûr kapladığını gördü. Sonra Cebrâil aleyhisselâm karşısına geldi. “Oku!” dedi. “Ben okumuş değilim.” dedi. O zaman melek Muhammed aleyhisselâmı tutup tâkatı kesilinceye kadar sıktı ve; “Oku!” dedi. Yine; “Ben okuma bilmem.” cevâbını verdi. İkinci defâ sıktı ve; “Oku!” dedi. “Ben okuma bilmem.” dedi. Cebrâil aleyhisselâm üçüncü defâ tutup sıktı ve sonra bıraktı ve; “Oku! Her şeyi yaratan Rabbinin ismiyle ki O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı! Oku, Allahü teâlâ büyük kerem sâhibidir. O, kalemle öğretir, bilmediklerini öğretir.” meâlindeki Alak sûresinin ilk beş âyetini getirdi. Muhammed aleyhisselâm da onunla berâber okudu. İlk vahiy bu sûretle başladı ve bütün cihânı aydınlatan İslâm güneşi doğdu. Muhammed aleyhisselâm Peygamberlik vazîfesinin mesuliyetini düşünerek büyük bir ürperti ve heyecanla Hira Dağındaki mağaradan çıkıp aşağıya inmeye başladı. Dağın ortasına geldiği sırada bir ses duydu. Cebrâil aleyhisselâm; “Yâ Muhammed, Sen Allah’ın resûlüsün; ben de Cibril’im.” diyordu. Cebrâil’in sesini duyduğu gibi kendisini de gördü. Cebrâil aleyhisselâm burada Peygamberimize abdest almasını gösterdi. Peygamber efendimiz evine dönünceye kadar yanından geçtiği her taşın, her ağacın «Esselâmü Aleyke Yâ Resûlallah» dediğini işitiyordu. Bundan sonra evine gelip; “Beni örtünüz.” buyurarak ürpermesi geçinceye kadar bir miktar yattı. Biraz istirâhat ettikten sonra gördüklerini hazret-i Hadîce’ye anlattı. O da; “Biliyorum ki sen doğru sözlüsün... Emânete riâyet edersin... Güzel huylu ve iyi ahlâklısın... Senin bu ümmetin peygamberi olacağını umarım...” dedi. Sonra bu durumu sormak üzere Varaka bin Nevfel’e gittiler. İbraniceyi bilen, çok kitap okumuş ve dinler hakkında bilgi sâhibi olan Varaka bin Nevfel’e durumu anlattılar. Varaka Muhammed aleyhisselâmın anlattıklarını dinledikten sonra; «Müjde yâ Muhammed! Allah’a yemin ederim ki sen Îsâ’nın (aleyhisselâm) haber verdiği son peygambersin!Sana görünen melek, senden evvel Mûsâ’ya (aleyhisselâm) gelen Cebrail’dir. Ah! ne olurdu!Genç olaydım. Seni Mekke’den çıkardıkları zamâna yetişeydim de sana yardım etseydim.» dedi. Muhammed aleyhisselâma ilk vahiy geldikten sonra üç sene vahiy gelmedi. Bu arada Mikâil aleyhisselâm adındaki melek gelip bâzı şeyler öğretti. Fakat vahiy getirmedi. Bu sırada Peygamber efendimiz üzüldükçe Cebrâil aleyhisselâm gözüküp; “Ey Muhammed! Sen Allah’ın peygamberisin!” der, üzüntüsünü giderirdi. İlk vahyin gelmesiyle peygamberliği duyulmaya başlayan Muhammed aleyhisselâmın tebliğinin 13 senesi Mekke, 10 senesi de Medîne’de geçti.
 
  Bugün 18 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı! sitemize hosgeldiniz . ne mutlu türküm ne ne mutlu ülkücüyüm diyene.CcCbozkurt05--CCcDELİKURT05 GÖRÜSLERİNİZİ YAZABİLİRSİNİZ TESEKKÜR EDERİZ ALLAH TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN AMİN.  
 

---------------

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy



---------------

sitene ekle
bozkurt<<
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol